T.C. devleti babadır, cidden devlet babadır ama ruhsatsızlığa da aman vermeyeceğiz. Önce bozup sonra düzeltmeye çalışmayalım, önceden düzgün yapalım. .
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye Adalet Akademisi, Türkiye Belediyeler Birliği ve Ankara Üniversitesi işbirliğiyle Çeşme’de düzenlenen Kentsel Dönüşüm ve Riskli Alan Uygulamaları konulu ‘İmar Hukuku Sempozyumu’ sona erdi. Altın Yunus Hotel’deki etkinlikte üç gün boyunca dört oturum bir de soru/cevap şeklinde genel değerlendirme toplantısı yapıldı.
Birinci oturumda Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar’ın başkanlığında ‘Yerel Yönetimlerde Kentsel Dönüşüm ve Riskli Alan Uygulamaları’ masaya yatırılıken, oturum başkanlığını Prof. Dr. Harun Tanrıvermiş’in yaptığı ikinci oturumda ‘Merkezi Yönetimde Kentsel Dönüşüm ve Riskli Alan Uygulamaları’ tartışıldı.
Üçüncü oturumda Danıştay 14. Daire Başkanı Levent Artuk’un oturum başkanlığında ‘Riskli Alan Uygulamaları’, dördüncü oturumda da HSYK Üyesi Emin Sınmaz’ın yönetiminde ‘Kentsel Dönüşümde Planlama ve Acele Kamulaştırma Uygulamaları’ detaylarıyla irdelendi.
BÜROKRAT VE HUKUKÇULAR SORULARI CEVAPLADI
Sempozyumun son gününde ise Danıştay 14. Daire Başkanı Levent Artuk’un moderatörlüğünde ‘Genel Değerlendirme’ toplantısı yapıldı. Soru / Cevap şeklinde gerçekleşen toplantıda katılımcıların sorularını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Alt Yapı ve Kentsel Dönüşüm Genel Müdürü Vedad Gürgen, HSYK Üyesi Cafer Ergen, Danıştay Üyesi Mehmet Ali Samur, Danıştay 6. Daire Üyesi Ekrem Özübek, Danıştay 6. Daire Üyesi İsmet Can ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1. Hukuk Müşaviri Veli Böke cevapladı.
NE KADAR İYİ YASA YAPARSANIZ YAPIN, UYGULAMA UYGULAYICININ YETENEĞİNE BAĞLI
Danıştay 14. Daire Başkanı Levent Artuk toplantı sonrasında AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, birbirine benzer çok değişik yasal düzenlemeler olduğunu belirterek, “ Burada bakanlık yetkilileri de ifade ettiler, belediyelerin bu konudaki yeterli mekanizmaları olmaması bazen bu kanunların uygulamasında sıkıntı yaratıyor. Teşhisi iyi koyup, uygulanacak yasayı iyi seçip, nihai çok güzel kararlar almak mümkün. Kaotik uygulamalar daha sonra başka sıkıntılara sebebiyet veriyor. Bunu öncelikle ifade etmem gerekiyor. Bakanlık yetkilileri belki bununla ilgili bir takım düzenlemeler yapabilirler. Yasaları ne kadar iyi yaparsanız yapın, uygulama uygulayıcıların bu konudaki yeteneklerine de bağlı. İngiltere’de anayasa yok ama yasaların teminatları var. Yani yasal düzenlemeler sadece şekli sınırları çizer. Onun için de uygulayıcıların çok titiz ve hassas bir şekilde yasaların özüne sadık kalarak uygulama yapmaları gerekiyor. Ama ülkemizin de çok zor şartları var. Özellikle mülkiyet hukuku yönünden daha hala çözemediğimiz zilliyetlikli arazi, arsa kullanımları var. Bunların da temelde çözümlenmesi lazım. T.C. devleti babadır, cidden devlet babadır ama ruhsatsızlığa da aman vermeyeceğiz. Önce bozup sonra düzeltmeye çalışmayalım, önceden düzgün yapalım. O nedenle uygulayıcının işleri açıkçası çok zor. Bu toplantı sonrası Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bizimle bir fikir teatisi yapmak isterse, biz de kendi katkılarımızı yaparız” diye konuştu.
YENİ KARARLARIN ÖĞRENİLMESİ, KABULLENİLMESİ ZAMAN ALACAK
Toplantıda 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesinin bazı belediyelerce adeta rant kapısı haline getirildiği vurgusunun sorulması üzerine Danıştay 14. Daire Başkanı Artuk şunları söyledi:
“42. maddeye Anayasa Mahkemesi bir iptal kararı verdi. Birinci fıkrasıyla ilgili dedi ki, ‘Burada ceza verirken bu kadar marj idareye tanınmaz’. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı üzerine, gerekçesi doğrultusunda yeni bir düzenleme yapıldı. Biz bunları içtihatlarla meydana koyduk ama malum Türkiye’de yaşanan sıkıntılar nedeniyle çok hakim değişiklikleri oldu. İçtihatlarda da çok farklılıklar oldu. Biz yüksek mahkeme olarak tüm Türkiye bazında bunları ortak noktada buluşturmaya yönelik kararlar verdik. Yeni yargıçların da gelmesiyle o kararların öğrenilmesi, kabullenilmesi zaman alacak işler. Danıştay olarak da, Adalet Akademisi olarak da, Danıştay başkanımıza benim önerim olmuştu, bir takım çalışmalar yapacağız. Yargıdaki bu yeknesaklığı sağlamaya çalışacağız.”
SORUNLAR DAVA/DOSYA BAZINDA DEĞİL, MEVZUATIN İŞLEYİŞİ BAZINDA TARTIŞILDI
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1. Hukuk Müşaviri Veli Böke ise toplantı sonrası yaptığı değerlendirmede, Türkiye’de belki de ilk defa yargı camiası, uygulamacılar, belediyeciler, merkezi idare, üniversitenin yer aldığı böyle bir sempozyumun yapıldığına dikkat çekerek, “Karşılıklı olarak konuların müzakeresi, kanuni uygulamalar ve nerede aksaklıklar olduğu değerlendirildi. Dava, dosya bazında sorun tartışılmadı. Mevzuatın işleyişi bazında sorunlar tartışıldı. Uygulamadaki sorunları tespit ederek, yasada nelerin değişmesi gerektiğine ilişkin çalışmamız bakanımızın göreve gelmesinden beri devam ediyor. 2012’den beri yürürlükte olan 6306 sayılı Afet Riski Kanunu’nun uygulanmasını sürekli değerlendiriyoruz. Bir de geçtiğimiz aylarda başlayan ve halen devam eden Sayın Cumhurbaşkanı’mızın katılımıyla starttı verilen Şehircilik Şura’mız var. O şuradan da bir takım kararlar, sonuçlar çıkacaktır. Onunla birlikte kentsel dönüşüm üzerine de genel kararlar alınacak. Kentsel dönüşüm üzerine böylesine bir çalışma daha uygun görüldü, bütünleşik yürüteceğiz. Neticede tüm bu toplantılar dizininden sonra kanunda yapılması gereken değişiklikler üzerinde çalışacağız. Belki sadece mevcut kanunda değişiklik yapılabileceği gibi, buradaki bazı konuşmacıların önerisi doğrultusunda bir kentsel dönüşüm kanununa da yönelinebilinir. Yani Türkiye’nin ihtiyacı itibariyle hangisi daha doğru olur, ona karar vereceğiz” dedi.
32 VE 42. MADDELERE ADİLANE DÜZENLEME ŞART
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 1. Hukuk Müşaviri Böke 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesiyle birlikte 32. maddenin de mutlaka yeniden düzenlenmesinin şart olduğunu belirterek konuyla ilgili şu görüşleri dile getirdi:
“Adilane bir düzenleme şart. Benim şahsi düşüncem; para cezasının, kaçak yapıyı yapanın bu kaçak yapıdan elde ettiği rant ile eşdeğer olmalı. Böyle bir ceza sistemi getirmemiz gerekiyor. Mevcut sitemin aksaklıkları nedeniyle pek çok uygulayıcı zor duruma düşüyor. Bu ceza sistemini yeniden ele alacağız. Ancak bu cezanın bir rant kapısı oldu fikrine de tam olarak katılmıyorum. Mutlaka yanlış uygulayan idareler, belediyeler olabilir, o ayrı bir şey. Ancak belediyeci de bir ceza uygulamadığı takdirde kendisine sorumluluk doğacağı noktasında bir sıkışıklık içerisinde. Uygularsa karşı taraf itiraz ediyor, tahsili ve uygulaması zor. Uygulamadığı takdirde de kanun, ‘neden buna bir ceza uygulamadın’ diyor. Haliyle spesifik bazı yanlış uygulamalar genele atfedilemez. Ben hiçbir belediye başkanının ‘şurada bir kaçak yapı olsun da buna bir ceza keseyim, belediyeye bir güzel gelir olsun’ diyeceğini sanmıyorum. İletişimin yoğun olduğu, bir söylenilenin 10 dakika sonra tüm dünyada duyulduğu ortamda kimse böyle bir şeye yeltenmez diye düşünüyorum. Bir de şu var. Hiçbir belediye yok ki alnının akıyla, düzgün bir şekilde bu 42. maddeyi uygulayabilsin. Ne teknik ekipman, ne eleman, ne bilgisayar desteği, ölçüm-metre bunu beceremez. Niye? 13 çeşit kriter var. 42 ve 32’nin işleyiş mantığı, ülke şartlarına ve gerçeklerine hiçbir zaman uymuyor. 32. madde resmen belediyecilere ‘çevrene bakma’ demek istiyor. Niye? Gördüğün an 30 gün süre ver, o ruhsata bağlanmazsa yık. Bu ne demek, ‘gözünü seveyim hiçbir şeye dokunma’ demek. Neden? Çünkü belediyeciler tespit ettiği an yıkmazsa sorumlu. Bu kesinlikle görevi kötüye kullanma babında sorumluluk oluşturuyor. Kafamızı kuma gömemeyiz. Bizim 32 ve 42’yi ciddi bir şekilde uygulanabilir bir hale getirmemiz gerekiyor. Bu riskli yapılarla ilgili bir düzenleme lazım. Plan, parselasyon ve ruhsat bazında bir program daha yapmamız.”