Oğlu Ali Nesin babasıyla ilgili anılarını anlattı. Defin sırasında gazetecileri nasıl atlattıklarını, bir davanın savunmasında kendi aptallığının yer aldığını ve hala tuhaf bir şey gördüğünde, “Bunu akşama babama anlatayım” diye aklından geçirdiğini söyledi..
[Best_Wordpress_Gallery id=”4″ gal_title=”aziznesin”]
ÖMER ÖNAL: HER 5 TEMMUZ’DA ANIYORUZ
Aziz Nesin ölümünün 20. yıl dönümünde, son imza gününün gerçekleştiği Alaçatı’daki kafeteryada anıldı. 1915 doğumlu olan Türk edebiyatının en önde gelen isimlerinden Aziz Nesin yaşasaydı bu yıl 100 yaşında olacaktı. Alaçatı Kitapevi sahibi Ömer Önal, Aziz Nesin’in 20 yıl önce okurlarıyla söyleşi ve imza günü için kendisinin davetlisi olarak Alaçatı’ya geldiğini ve yaşamını burada yitirdiğini belirterek, 20 yıldır her 5 Temmuz’da, eski adıyla Dost Kitapevi, yeni adıyla Alaçatı Kitapevi olarak üstat Aziz Nesin’i saygıyla andıklarını söyledi. Ömer Önal, “Bugün çok anlamlı, bir başka gün. Aziz Nesin 100 yaşında. Ölümün ise bugün 20. Yıl dönümü. 20 senedir değerli hocamı her 5 Temmuz’da anıyoruz. Aziz Nesin’in kitaplarını en son imzaladığı alan burası. Bugün için Aziz Nesin’in oğlu, çok değerli Ali Hocam’a ‘Ne olur gelin, 100. yılında Aziz Nesin’in ruhunu oğluyla beraber burada şad edelim ve analım’ ricasında bulundum. Kendisine ve geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Aziz Nesin ve tüm büyüklerimiz için, edebiyat yönünde keskin kalemleriyle Sivas’ta katledilen dostlarımız için sizleri bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum” diye konuştu.
HALA DAHA TUHAF BİR ŞEY GÖRDÜM MÜ, “BUNU AKŞAM BABAMA ANLATAYIM” DİYORUM
Aziz Nesin’i anmak için Gizem Cafe’de bir araya gelen vefalı okurları ile yoldan geçenlerin bile katıldığı saygı duruşundan sonra söz alan Ali Nesin, sadece Aziz Nesin’i değil, herhangi birisini anlatmanın kolay olmadığını, üstelik Aziz Nesin’in sıra dışı bir insan olduğu için, onu anlatmanın herkesten çok daha zor olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ona en yakın olmuş kişilerden biriyim, benim 40 yıllık babamdı. Her ne kadar hayatımın yarısı yurt dışında geçmiş olsa da çok sık birlikteydik. Sadece babam değildi, en yakın dostlarımdan birisiydi. Daha geçenlerde oldu, sık sık da oluyor, tuhaf, sıra dışı bir şey gördüğüm ve yaşadığım zaman ‘Akşama bunu babama anlatayım’ diyorum. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen halen daha o duygu geçmedi.”
VÜCUDUNU ŞAŞIRTMAK İSTEMİŞTİ
Babasının o günlerde zaten çok hasta olduğunu, Alaçatı’ya gelmeden bir ay önce hastaneye yatırdıklarını söyleyen Ali Nesin, “Kalp krizine benzer bir rahatsızlık geçirmişti. Gitmemesi için çok ısrar ettim ama o Azrail’e meydan okumayı severdi. Hasta olduğunu biliyordu ama bir anlamda vücudunu şaşırtmak istiyordu. ‘Bir şey yapayım ki kalp şaşırsın, aklı başına gelmesin, öldürmesin beni’ planı vardı kafasında” dedi.
BABAM GÖMÜLÜRKEN GAZETECİLERİN DİKKATINİ DAĞITTIK
Bir soru üzerine, Aziz Nesin’in gömüldüğü yeri günümüzde sadece beş kişinin bildiğini belirterek defin olayını şöyle anlattı:
“Vefatı sonrası Alaçatı’ya geldim. Naaşı buradan aldık, İzmir’e götürdük. Uçakla İstanbul’a, oradan da vakfa geldik. Bunlar babamın vefatından üç gün sonra oluyor. Vasiyeti üzerine vakıfta bir yere gömülecek. Ki bu bakanlar kurulu kararıyla oldu, Demirel çıkarttı kararı. İşlemlerin ardından vakfa bir gittim, yüzlerce gazeteci vakfın etrafında. Kimisi ağaca çıkmış, kimisi direklere çıkmış, uzun objektiflerle, zumlarla her tarafı kolaçan ediyorlar. Nereye gömüleceğini bekliyorlar. Vakfın arazisinin üç tarafını kuşatmışlar. Ben önce jandarmaya, ‘Bunları yan taraflardan çıkarın’ dedim. Hepsi yola çıktı, yol bayağı kalabalıklaştı. Sonra oradaki işçilere ‘Sekiz tane mezar açacaksınız, araba geldiği zaman bana veya herhangi birisine sormadan buraya, gösterdiğim yere gömeceksiniz ve bütün çukurları aynı anda kapatacaksınız’ dedim. Cenaze arabası geldikten sonra daha önce dediklerimi işçilere tekrar ettim. Ama bütün gazeteciler izliyorlar. Ben de o zaman kadar gazetecilerin önüne çıkmamışım, sevmem böyle şeyleri. Onların dikkatlerini dağıtmak için sokağa çıktım. Bakmayın şimdi ağzım laf yapıyor konuşuyorum ama o zamanlar öyle değildim. İlk defa konuşacağım için çok merak ediyorlar. Yüzlerini bana, arkalarını vakfa döndüler. Dediğim gibi ağzım laf yapmaz ama bir şeyler de söylemem gerekiyor. Anlatmaya başladım: ‘Aziz Nesin’in hayatın boyunca, 80 yıl boyunca bu halka vermediği kalmamıştır. Çekmediği eziyet kalmamıştır ama buna karşılık bir vasiyeti, tek bir isteği olmuştur. O da nereye gömüldüğünü kimsenin bilmesidir. Sizin yüzünüzden Aziz Nesin’i gömemiyoruz. Naşı hala dışarıda, o toprağını istiyor. Buna izin vermeniz lazım..’ Aynı şeyleri tekrar ediyorum, çünkü laf bitiyor. Fark ettim ki gazeteciler sıkılmaya başladılar, arkalarını dönecekler, döndüklerinde de görecekler durumu. Kardeşim Ahmet’in ağzı laf yapar, o tiyatrocudur, içi gidiyor zaten gazetecilerle konuşsun diye. Çağırdım onu yanıma, başladı Ahmet konuşmaya. Ağzından bal akıyor, o anlatıyor, gazeteciler hayran hayran dinliyorlar. O arada ben de vakfa girdim, işçilere ‘Hadi çabuk, daha çabuk’ diyorum. İşi bitirdik, o sırada bir helikopter, Hürriyet gazetesinden. Ama kapanmıştı çukurlar ve kimse nereye gömdüğümüzü fark edemedi. Nerede gömülü olduğunu halam ve ablam biliyordu, onlar vefat ettiler. Bilen işçilerden bir işçi kaldı hayatta. Bir de abim ve ben. Ben de 1-2 kişiye söyledim, çünkü yaşlanıyoruz. Toplasanız esas mezarının yerini bilen beş kişiyi geçmez. Bir de size bir şey söyleyeyim mi? Babam israfı sevmezdi, mezar için ayrılan yer, bahçede gereksiz yer kaybına neden olacağı için böyle vasiyet etmişti.”
BABAM SAVUNMASINDA BENİM APTALLIĞIMI ÖRNEK GÖSTERDİ
Aziz Nesin’in “Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır’” sözünün bugüne yansımasının sorulması üzerine ise Ali Nesin, babasının bunu söyledikten sonra yargılandığını ve sonuçta beraat ettiğini, yapılan savunmadan ilginç bir anekdotu da şöyle anlattı:
“Isparta’da askeri mahkemeye çıkacağım. Babam orada. İstanbul’dan gelirken çantasını da getirmem için babam sıkı sıkı tembih etti, ‘Sakın unutma, Isparta’da şu oteldeyim, doğru oraya gel’ dedi. Ben unutmayayım diye çantayı akşamdan kapının önüne koydum. Unutmadım da, aldım yanımda Isparta’ya getirdim. Ama babamın kaldığı otelin adını unuttum. Bir başka otele gittim. Ertesi gün mahkeme kapısında babam, ‘Çantayı getirdin mi?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim. ‘Hani nerde?’ diye sordu. ‘Otelde unuttum’ deyince, ‘Eh be benim aptal oğlum’ diye tepki verdi. Buna da kendi davasında yaptığı savunmada yer verdi. ‘Bakın ben kendi oğluma da aptal diyorum’ demeye getirdi. Bugüne gelince: Bugün Türk halkının yüzde 100’ü, ‘Türk halkının yüzde 60’ının’ aptal olduğuna inanıyor.”
Etkinlik anma törenine katılanların Aziz Nesin fotoğrafı önüne kırmızı karanfil koymalarıyla sona erdi.